Ana içeriğe atla

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Bir tarihçi veya akademisyen olmadan, sadece Atatürk'ü kendine "Lider" benimsemiş biri olarak bugün Mustafa Kemal'i anlatmak istiyorum... Ancak Mustafa Kemal'i anlatmak benim gibi uzmanlık alanı bu konular olmayan birileri için zorlu bir yol. Fakat zorlu yolları severim :)  

Onu kısaca "Ülkemizin Kurucusu" diye özetleyebiliriz. Ama yaptıklarını anlatmak o kadar kısa sürmeyecek... Yaklaşık 2 yıldır derleyip, araştırıp, okuyup ve bazı kısımları alıntılayarak size anlatmaya çalışacağım bu Mustafa Kemal'e ben bi kere daha hayran oldum... 

Çünkü Mustafa Kemal Atatürk;

İşgalci güçlere karşı verdiği mücadele ile halkına önderlik ederek ülkeyi ayağa kaldıran bir lider,

Milletiyle birlikte dünyaya kafa tutarak egemenliğini sağlamış tam bir cesur yürek!

Yaşadığı hayat ve o hayatın ortaya çıkardığı güçlü fikirleri ile her devrin, her çarkın adamı olmakla kalmamış, sadece günün değil, yarının ve herkesin adamı olmuştur.

Dünyayı ve insanı okumuş aklıyla her şeyi çok çabuk kavrayan müthiş bir zeka, cesaret ve kuvvetli bir iradenin yoğurduğu, son derece duygulu bakan bakışlarındaki canlı parıltıyla medeni olan kişiliğini harmanlayarak yapılmış titiz bir çalışma sonucu kazanılan Büyük Zafer ve sonrasında oluşturulan bir Cumhuriyet. 

Toplumun bazı kesimlerinin eleştirisi, nefreti ve kinine maruz kalsa da dünyanın büyük çoğunluğunun saygı duyduğu, güvendiği ve fikirlerinin gün geçtikçe artan bir şekilde önemini anladığı, hemen hemen her alanda bir dahi. İşte bu müthiş kıvrak zekasıyla, tek bir ağacı kesmemek için koca köşkü yürütmüşlüğü, bozkırın içine Atatürk Orman Çiftliğini kurmuşluğu var.

Tarihin görüp görebileceği en yoksul, en çaresiz savaşların birisinde "Geldikleri gibi giderler!" diyecek kadar umudunu hiç kaybetmemişliği, "Bana yeniden üniformamı giydirmeyin!" deyip ültimatom vermişliği de var. Ama ne yazık ki "evde ekmek kalmadı oğul" diye mektup yazan anasını "Bendeki para milli mücadele'nindir. Vatanı kurtarmak için topladık. Size şu an para gönderemem anacığım, şimdilik evdeki halıları satın" demişliği de var. Bi de "Bize uymuyor, ilgilenmiyoruz, düzenleyip yeniden göndersinler bakarız" diyip. Milletler Cemiyeti kurallarının gelişmesine neden olmuşluğu da var.

Savaştan savaşa koşmuşluğu, ülke için kalbine kurşun yemişliği de var. 22 yılını savaşlarda, cephelerde geçirmişliği, ayaklarından asker potinini çıkarmamışlığı, askeri yemeğini yemeden sofraya oturmamışlığı, yine birçok ülke liderini sofrasında ağırlamışlığı da var.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi yemesiyle, içmesiyle, oturmasıyla, kalkmasıyla, çatal bıçak tutmasıyla zarafet timsali bir Ata'mız var. O dönem giydiği kıyafetlere, ayakkabılara baktığında sanırsın moda ikonu!

Hayvanlarla, çocuklarla, delikanlılarla, cephedeki askerlerle, komutanlarla, köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla fotoğrafları var...100 küsür sene evvel tenis maçı izlerken de, salıncakta çocuk gibi sallanıp gülerken de fotoğrafı var. Sahilde kumda otururken de, kürek çekerken de, at binerken de, konser izlerken de, zeybek oynarken de, güreş yaparken de, dans ederken de, heykel incelerken de...

Hayat nasıl acısıyla, tatlısıyla, sancısıyla yaşanır bize onu da göstermiş. Aşık olmuşluğu da var, oturup rakı içmişliği de, dua etmişliği de, vaaz vermişliği de...Eserine bağlılığı yüzünden devamlı çaba harcayan. Hep aynı çalışma temposu ile çalışan, sivil ve askeri görevlerine aralıksız devam eden, hiç bitmeyen inancı ve azmiyle, yurdu sevmek nasıl olur bize örnek olmuşluğu da. Ömrünü, emeğini, sevgisini, milletine vermişliği olduğu için tüm malını mülkünü de Türk Milletine bağışlamışlığı da var.

Cumhuriyetin odak noktası KADIN'dı. Medeni kanunun kabul edilmesi, resmi nikahın getirilmesi, seçme ve seçilme hakkının, eğitim hakkının verilmesi... Öncesinde kadın, insan bile değildi! Nüfus sayımlarında büyükbaşlar bile sayılıyor ancak kadınlar sayılmıyordu. İşte Kadın'a her türlü özgürlük hakkını vermişliği de var.

Sonunda perdeler kalkmıştı ancak zihinlerdeki perdeleri kaldırmak o kadar kolay olmamıştı... Bize bu özelliğiyle çalışkanlığı, korkmamayı, azimli ve sabırlı olmayı nasıl da tembihliyordu. 

Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen hiç görmediği ve tanımadığı insanların bedenine imzasını atabilen başka bir lider duymadı ve görmedi bu gözler. Ancak o "Beni ne zaman görmek isterseniz aynaya bakın. Siz Türk çocukları benim bir parçamsınız, ben de sizin" der. Bu yüzden Atatürk, Türkiye; Türkiye, Atatürk’tür. 

"Bir liderin kulağı her zaman halkın sesiyle çınlamalıdır" felsefesiyle yola çıkarak sorumluluğu ölümden ağır bilen Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Nutuk'u 3 ay da yazdı. TBMM'de bizzat okudu. Okuması bile 6 gün sürdü. Milli Mücadeleyi kayda geçirmek hem de halka hesap vermek amacıyla yazmıştı. Kürsüye çıktı ve "Senelerden beri devam eden yükümlülük ve icraatımız hakkında milletimize hesap vermenin vazifem olduğu kanaatindeyim" diyerek sözlerine başladı. "Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardır devam eden milli felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum" diyerek noktaladı. İşte tam da bu yüzden 100 küsür sene önce söylediği, yaptığı, yazdığı hiçbir konuda bizi çelişkiyle, muammayla ve soru işaretleriyle bırakmadı. 

Yukarıda size bir vatan kurtarmak ve ülke kurmak için harcanan bir ömürden bahsetmeye çalıştım... Bu yüzden biz nutuk atanların değil, nutuk yazanların izindeyiz.

*

Bu milletin en güçlü silahı tarihi'dir. Yenisini uyduramaz, kafanıza göre değiştiremezsiniz. Bu tarih öyle sağlam ve öyle tektir ki. Onu aklınıza kalbinize koymadan içinize sığdıramazsınız. Renginizin önemi yok, hiç olmadı. Tarafınız Atatürk olsun yeter. Tarihi değerlerimize sahip çıkalım, Mustafa Kemal'e saldıranlara da karşı çıkalım, akıldan bilimden liyakattan yana olalım. Biat kültürünün esiri olmayalım. Yoksa kaçınılmaz gün gelir ve imkanlar içinde imkansızlıklar olur. 

Ve unutmayalım Milli Bayramlarda kahrolan, Atatürk'ü hiçbir yerde söylemek, göstermek ve anmak istemeyenler şunu unutmasınlar. Milli bayram kutlamayan milletler, dini bayram kutlayacak vatan bulamazlar! Cumhuriyet dediğin korkaklarla kazanılmadı ancak korkaklarla kaybedilir. Zafer savaşı bitti ancak içimizdeki düşmanlarla savaşımız henüz bitmedi. Cehalet eskiden beri vardı ama hiç bu kadar özgüven sahibi olmamıştı.Türkiye batıdan uzaklaşıyor. Bu kültürel, zihinsel ve laikliğe dair bir uzaklık. Ülke geriye gidiyor. İnşallah yolda tekrar Atatürk'le karşılaşırız... 

Bu yazım Cumhuriyet bilinci olan herkese armağan olsun. 

Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun. Bugün yarın ve daima... 

Ne mutlu Türk'üm diyene.

Melike GÖREÇ


(Tüm alıntılar kişisel bir blog olduğu ve akışı bozmamak adına belirtilmemiştir. İstenildiği takdirde paylaşılabilir)

 

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İkinci Yarı

Kapısından kolay girilen biri değilim biliyorum ama uzun süredir kendime, küçükken yanımda olmasına ihtiyaç duyduğum kadın gibi davranıyorum. ‌Papatya olmayı öğrendim mesela :) "Sen bir papatyasın ve sen izin vermedikçe kimse seni koparamaz 🌼 " diyorum sürekli kendime.  Bu bakış açısıyla bu yıl da yine harika insanlarla tanıştım, yepyeni yerler gördüm, deli gibi spor yaptım, harika tatlar denedim, nice yemeklere imza attım, ailemle çokça zaman geçirdim, bol bol kişisel gelişimime, kitaplarıma, müziklerime ve şiirlerime vakit ayırdım, yazdım, çizdim, şarkılar söyledim, dualar ettim, meditasyonlar yaparak sakinleştim, harika konserlerde müziğe doydum, tiyatroda, sinemada, gösterilerde sanata da doydum, bol bol günbatımları izledim, çokkkk içtim, eğlendim, hayaller kurdum. Ee ta bi bu sene de yine saçma sapan durumların içinde buldum kendimi. Çamurda ve zeminde çok vakit geçirdim 😅 Dibin resmini çizebilecek kadar durduğum, zeminin soğukluğundan üşüyecek kadar hareketsiz yattı...

Tadilat...

T arih bazen ileriye doğru değil, geriye doğru akıyor. Bu yüzden ben de ara ara hayatımı karşıma alıp dinlerim. Yarınlara koşarken arada düne çarpar, dünü düzeltmek için ise bazen yarınlarımı harcarım. Sonra bir yerlerde bırakırım Dün'ümü... Başına bir şey gelmesin ama gözüme de gözükmesin isterim. Bana göre hayat; havada, karada ve suda açık ara yaşamayı öğrenmektir. Yaşamak sörf yapmak gibi adeta. Düşmesiyle, kalkmasıyla, kaygısıyla, kırgınlığıyla, yarasıyla, yasıyla kimse her zaman dimdik yürüyemez. Dümdüz ilerleyemez. Yoldan da çıkılır tekrar yola da girilir. İnsan olmak bir inşaat işidir. Bitmez bir tadilat...  Dümeni kırıverdim yada dümen kırılıverdi, orasını tam bilmiyorum. Ama bir zamanlar kendimi kestim, biçtim, diktim ve baktım. Oldu üstüme! Budur dedim!  İnsan kendini doğurur mu??  Onun gibi bir şeydi galiba. Bir "Uyanış" oldu. Kendi biricikliğime uyandım. Kendimi fark ettim. Gücünü tüm hücrelerimde hissettim.  Aşamam sandığım her şey b...